Bir el de siz uzatın !!!! yardımlarınızı bekliyorum

Merhaba Sevgili blog okuyucuları;
www.nesetuana.blogspot.com  blog yazarımızın düzenlediği bir yardım kampanyasına katılmak istermisiniz.Yardıma muhtaç bir insana sizde destek olmak ve çocuklarının eğitimine katkıda bulunmak isterseniz vermiş olduğum link adresine girerek oradan detaylı bilgi alabilirsiniz.Ben göstermiş olduğu duyarlılıktan dolayı nesetuana yı kutluyorum keşke herkes duyarlı olsa çevresinde ne olup bittiğinin farkına varabilse..Ne yazıkki herkes aynı koşullarda hayat sürmüyor maddi durumu kötü olan o kadar çok  insan var ki ülkemizde bizde elimizden geldiğince ufakta olsa yardımlarımızı esirgemememiz gerekiyor.Halimize şükredip kötü durumda olan insanlara el uzatmalıyız.Bunu sizde yapabilirsiniz kampanya dahilinde olan liflerden bir tane satın alarak sizde çocukların eğitimine katkıda bulunabilir onları sevindirebilirsiniz.

Unutulmuş Sevgiler

Hep, yorumlar üzerine yapıcı çalışmalar. Tekrar üzerine tekrar. Yok olmaya yüz tutmuş bir çiçeği, dik dursun diye boynunu iple bağlamak. İşte bunların hepsi, unutulmuş, alışkın sevgiler. Oysa çoktan ölmüş, beni gömün diye haykıran bedenlerin sevgileri. Yaşamak için hiç bir çocuksu yüzü kalmamış, tüketilmiş sevgiler bahsettiğim. İki kişiden çıkıp, birçok kişiye yansımış, yansımaması gereken kayıp sevgiler. Uzun zamanlar ve düşüncelerden sonra yaratılmış, içinden gelen seni seviyorumları yok eden, unutulmuş sevgiler...

Etrafınıza bakın, ne görüyorsunuz? Yorgun insanlar, daraltıcı sokaklar, gülmeyi bilmeyen çocuklar, anlamsız bir is, stres ve gerilim. Kim yaptı bunları diye düşünmeyin. Hepsi bizim unutulmuş sevgimizde gizli, yok olmuş sevgimizde. Neden artık sevgililer eskisi gibi değil, neden yorgunluğun tadı dinlenmekte değil, neden sevgi bizim içimizde değil.
Bazen bakıyorum etrafıma, o yorgun, sebepsiz kin besleyen suratlara. Soruyorum içimden ; siz sevdiklerinizle, dostlarınızlada mı böylesiniz diye. Yalancı ruhlar olmuşuz istemeden, sevgimize bir türlü sahip çıkmayı becerememişiz. İki kuruş sevgi için, kendimizden çıkmamıza, apayrı insanlar olmamıza hayretle bakıyorum. Arkadaşlık, aile, doğru, yanlış adına yaptığımız her şeyde, karşımızdakinin sevgimizi elimizden alma çabasına şaşırıyorum. Bu düşünceler, sadece etrafıma baktığımda, dar sokakların bana söylediği basık cümleler oluyor. Sonra, sert bir omuz yürürken bana çarpıyor ve dünyaya geri geliyorum. Etrafıma bakmadan, boynumu eğip yürüyorum. Bir pardon, özür dilerim bekliyorum belki de o sert omuzlardan. Sonra ne oluyor. Hiçbir şey. Sadece motorlu araçların çıkarttığı seslerin arasından, bir iki kuş sesi duyuyor kulaklarım. Veya duymaya çalışıyor...
Ben, aşkı, aileyi, dostluğu, arkadaşlığı doğuran hep sevgidir diye
biliyordum. İnsanlar o kadar aç mı ki, başkalarının sevgisine ortak oluyor veya onu yok etmeye çalışıyor. Bunun farkında olmadıklarına inanmıyorum, inanamıyorum. Yorgun sokaklardan çıkmadan, dar bir bara giriyorum. İnsanlar bilmedikleri bir müziğin ritmine kendilerini kaptırmış ve elinde içkileri, boş boş etrafa bakıyorlar. Eminim ki evlerinde olmadıkları kadar, rahatsızdırlar şu an. Bir iki tanıdık görüyorum, yanlarına gidiyorum. Bir dost edasıyla karşılanıp, ilgi görüyorum bir anda. Çok değil, beş dakika geçmeden, yan sandalyede duran o çantadan farkım kalmıyor, unutulan oluyorum. Bir süre sonra, o bir çift sert omuzu aynı masada görüyorum. Gülüyor, eğleniyor, etrafındaki güzel kızlara bakıyor. Hatta bir ara benimle bile, bir arkadaş, bir dost edasıyla konuşmaya çalışıyor. Anlam veremiyorum olanlara. Sokaktaki adamla, aynı kişinin bu olacağına inanamıyorum. Bir insan bu kadar mı farklı olabilir diye düşünmekten de kendimi alıkoyamıyorum. Ama gözlerimi açıp ta her şeyi gördükten sonra, çoğumuzun, bırakın sevgimizi, kendimize bile sahip çıkamadığını anlıyorum. Yenilmiş ve yorgun bir şekilde, barı terk ediyorum...
Eve dönerken, kaç tane ben var diye düşünüyorum. Onlarca mı, yüzlerce mi. Hayır diyorum kendi kendime, belki herkes gibi ben de isyan ediyorum. Kaç tane beni yaşıyorum, kaç tanesini unuttum acaba, kaç tanesi öldü. Yoksa hep bir miydim. Bir anda, sanki tüm sevgi çiçekleri, bir telefonla içimde beliriveriyor. Değer verdiğim bir insan benimle mutlu oluyor, ben de onunla. Sonra anlıyorum ki, asıl tutunulması gereken, o unuttuğumuz sevgiler. Aslında hep içimizde olan, mızıkçı bir çocuk gibi bizimle saklambaç oynayan sevgiler. Yok olduğunda bizi binlerce yalancı parçaya bölen, bulunduğunda ise bizi bir yapan unutulmuş sevgiler. Anlıyorum ki artık unutulanları, hatırlamanın, yaşamanın, içinde bir olarak hissetmenin vakti geldi de geçiyor. Farkındalık...
Mahzenlere kapatılmış, birbirine hasret vücutları, ayırmayı bir görev gibi benimseyen zindan görevlileri ; diğer insanlar. Size soruyorum, neden? Neden bizimlesiniz, neden bizden kopamıyorsunuz. Oysa ki biz, sizden çok ama çok uzağız. Bunu göremiyor musunuz? Bu kadar zor mu bunu hissetmek. Geçin aynanın karşısına, kendinizi tanıyın, kendinizle uğraşın, bizimle değil. Bırakın bizi. Farkında değilsinizdir belki, öldürüyorsunuz bizi, bizim mahzun ve ışıldamaya çalışan sevgimizi. O unutulmuş değil, yok olmaya yüz tutmuş da değil. Sadece size verecek gücü, kendisinde hissedemiyor, kendisini paylaşmak, yok etmek istemiyor sizinle. Artık siz de bırakın başkalarının sevgisini, kendi sevginizi, aşkınızı yaşayın içinizde. Etkileyin kendinizi sevginizle, bir olun her insanla, her varlıkla, her değerle. Artık, sahip çıkma vaktidir ; unutulmuş kendimize ve o unutulmuş sevgimize...

Dostlarımdan Hazan

........ O ’nun gibi bir dosta sahip olmak çok kişiye kısmet olmaz.Bu nedenle şanslı sayıyorum kendimi.Ancak....keşke hiç ama hiç tanımamış olsaydım diye de düşünmeden edemiyorum.O ve sevgili eşi ailace en iyi dostlarımız , en iyi arkadaşlarımız idiler.Haftanın 3 gecesi mutlaka bir arada olur,hoşca vakit geçirir en çok da örümcek ağı gibi dört,bir yanımızı hızla kuşatan şu lanet olası KANSER hastalığından söz ederdik. Kendisi bu konuda , Türkiye’nin yetiştirdiği en yetkili,bilgili uzmanlarından biri olmakla beraber aynı zaman da da cerrah tı.Onkoloji ve yan dallarına ait öğrenimini

Amerika’da tamamlamış, daha sonra da eşinin isteği üzerine geri dönmüş, hastalarına
umut kapısı olmuştu.
........Dolayısı ile kanserlinin yüzlercesi geçti tedavisinden.Bu hastalığın tüm aşamaları ile ameliyatları o’nun için artık sıradanlaşmıştı.Ciddi operasyonlar sonrası



kansere dair kritikler yapar o’nun güzide bilgilerinden fazlası ile yararlanmağa çalışır


dık.Gel zaman, git zaman bu illetin pençesinde kurtuluş umudu olmaksızın kıvranan


biricik BABAM’ı da o’nun emin ellerine bırakmıştık.O artık evimizin bir ferdiydi.Bizim


için yaptıklarına minnet duymama rağmen asla kabullenmez,biz kardeşiz-dostuz lafı


mı olur derdi.
........Mamafi yapılan tüm müdahalelere rağmen ....Ben CANIM BABAM’ı kaybet


miştim.O da biricik ablasını bu soğuk nevaleden kurtarmayı başaramamıştı.Üst,üste


gelen bu acılar,bu beklenmedik hayal kırıklıkları ile ruhen yıkılmıştı.Öyle ya....SEN


Ünlü bir kanser uzmanı-onkolog yanı sıra ,namı büyük bir Cerrah olacaksın ve yakın


ların-sevdiklerin bu hastalığa yenik düşecek sonra da bir,bir yaprak dökümüne uğra


yacaklar.Hayatın en acımasız yüzü bu değilmi....?
.......Hemen,hemen her ev de,ya da hane halkından birinde görülme olasılığı


hızla yayılan kanserin,ABD de tedavisinin kesinlikle bulunduğunu ancakilaç sanayinin çökmesinden korkulduğu için açıklanamadığını,buluşu sağlanmış olan ilaçların formü


lünün üretilmeksizin saklı tutulduğunu söylerdi.Bu çokda mantıklı bir sebep-sonuç iliş


kisiydi aslında.Çünkü rantiye Dünya’sını ayakta tutan sektörlerin en büyüğü ilaç


ihaleleri,dolayısı ile de kanserin ağır maliyeti ve de getirisi başı çekiyor.
........Çoğunlukla bu hastalığı öylesine hafife alabilen , parmaklarının ucunda eritmeyi başaran can dostumun da ,af edilirliliği olmayan kanser ne yazık ki sonu oldu.İşinin ehli .....KOCA CERRAH....göz açıp,kapayıncaya kadar şöyle 3-5 ay içerisinde bizlere
en acı ŞAKASINI YAPARAK....Aramızdan ayrıldı.
........Her nedense ben bu sonu , uzun zaman aklıma sığdıramadım. Kabullene
medim ve dünya lar iyisi can dostuma yakıştıramadım.En iyi arkadaşım "DOSTLARIM
DAN HAZAN" acılarını an be an yaşadı.Göz göre,göre.....ve de elimizden gelen hiç
bir şey de yoktu.Öyle zavallı,öyle çaresizdik ki anlatabilmem imkansız.Fakat
bu illeti yaşamış veya yaşayanlarla bulunmuş olanlarınız ne anlatmak istediğimi gayet
iyi anladınız bundan eminim.
......O’nun branşı, ihtisası,dalında elde ettiği başarıları kurtulmasına yetmedi.Soğuk bir Şubat sabahı kaybettiğimiz kişi, yeri asla doldurulamayacak, unutulmayacak
..DOSTLARIMIZ ’dan HAZAN’dı.....O canım arkadaşım Sibel’in biricik aşk’ı
sevdalısı,dillerden düşmeyen kısacık mutluluklarının KAHRAMANI....Sevgili eşi ve benim
kardeşim...SEDAT beydi. O Şafak ve Deniz’in biricik BABALARI....O CAN DOSTUMUZDU.
NOT= Kanser den kaybedilenlerin anısına.....

Flormar Ürünleri ile İlgili Blog mu Hazırlamak İstiyorsunuz?

Flormar Bloggerlarla Buluşuyor!


 
Bundan sonra Blog sahibi olan , blog sahibi olmayı düşünen veya Blogları aktif bir şekilde takip eden herkes, Flormar'ın binlerce renk ve çeşitteki ürün gamıyla tanışma şansını yakalayacak. Burada yayınlanacak metinler ve verilecek linkler sayesinde Flormar adını daha fazla duyurabilecek,gelişmelerden herkesi haberdar edebilecek.


Burada yer alan iletişim platformu sayesinde Flormar gerek ürünleri gerekse her türlü yenilik çalışmalarını bloggerlara duyurabilecek ve blog okuyucularına Flormar hakkında merak ettikleri tüm soruların cevaplarını verecek. Bunun için tek yapılması gereken aşağıdaki iletişim formu aracılığı ile bize bilgilerini göndermek olacak

Çabuk Makyajın Sırları

Çok az zamanınız var ve evden hemen çıkmanız gerekiyor bu durumda makyajınız ne olacak
İşte size, adım adım hızlı makyaj önerileri:
Ten

Cildiniz donuksa kayısı ve bej tonlarında bir makyaj altı sürün. Göz altlarınızda morluklar, yüzünüzde sivilce ve kızarıklıklar varsa mutlaka bir kapatıcı kullanın. Rengi cildinizden bir ya da iki ton açık olmalı.
Kapatıcıyı parmaklarınızla cildinize iyice yedirin.

Fondöteninizi uygulayın. Fondöten rengini cildinizle aynı tonda veya yarım ton daha açık seçin.