Yalnızlıkların Kalabalığı

Yağmakla yağmamak arası bocalayan gri bulutlar gibiydim.Sokağın ritmine ayak uyduramayan. Kıyılarından parmak uçlarında sessizce süzülen. Kalabalıklar içinden sessizce sıyrılıyor,çok geçme den her adımın geride bıraktıklarını bile gören,her bakışın derinlerine inecek kadar cesur olabiliyordum.
Güçlü akıntıları vardı yaşamın. Derinlerine salıp orda takılıp kalacak kuvvetli kökler, elini uzatsan seni dinginliğe çekecek eller vardı. Yok olmakta vardı. Akıntılara bırakıp kendini iç sularında boğuşarak yaşamla. Acemice attığım adımlar sonrası ruhumda açılan derin yaraları kapayamaz olmuş, her yara yeni bir yarayı açmıştı. Savunmasız ve çıplaktım.
Yalnız değildim, yalnızlıklarında kalabalığı vardı. Bunu biliyordum, gözlerinde görüyordum insanların. Benim gibi onlar da parçalara bölünüyor, acı çekiyor, kapıların arkasına saklanıyorlardı. Yalnızların kalabalığıydı, of çekmelerin dışında paylaşılamayan. Sessiz bu dünya içine girdikçe daha da boğuldum. Bu kalabalıkta her birey kendiyleydi iç dünyasında. Fırtınalı bir denizdeki kayık gibi kıyıya çıkma savaşı veriyordu. Deniz büyük, deniz hırçın; kayık ufaktı. Kıyıya ulaşmak,derin bir nefes almak,denize bakıp bir oh çekmek ne kadar mümkündü. Yaşam bizden çok şey istiyordu, ya da biz ondan.
Ruhumun derinliklerinde sevgi adına çok şey büyütmüştüm. Nefret edemiyor, öfke duyamıyor, kızıyor ama anlık zamanları seçiyordum. Herkes için üzülebiliyordum. Uzak veya yakın, kim veya ne olduğu hiç önemli olmuyordu. Hassastım, hemen kırılabiliyor, suskunluğumla kırgınlıkların üstünü kapatarak geride bırakmaya çalışıyordum. Yalnızlığın kalabalığında hep aynı duygular yaşanıyordu belki de. Farklı olan bunu sunuşumuzdu. Herkes kendi fırça darbesiyle sunuyordu kendini kalabalığa.
Atılan darbeler ne olursa olsun ortaya çıkan tek şey yaşantımızın resmiydi.
Renkleri vardı her duygunun,düşüncenin.Her renk resmedenin dünyasında hayat bulmuştu. Resmettikçe anlıyordum ne kadar çok şey biriktirdiğimi çıkınımda. Ne taşıyabiliyor, ne atabiliyordum bir kenara. Farkında olmadan yaşamın hemen kıyısında biriktirdiğim acı ve mutluluklar yığınını. Yeni bir tablo yapmak lazımdı tüm renkleriyle. Yeni bir dünya belki de…
Yeni dünyalara açılmanın yolu bu sis perdesini dağıtmaktı .Yanlızlıkların kalabalığından sıyrılıp yelken açmak mavi ufuklara. Bizi o karanlık derinlere hapsedenlerle hesaplaşmalı,ruhumuza ördükleri duvarları yıkmalıydık üzerlerine.Yoksa içten içe yok edecektik bize ait ne varsa. Daha gün gibi değil mi acılarımız? Sivasta, Maraş'ta, Çorum'da daha yağlı urganları acıtmıyor mu canımızı yiğit delikanlıların? Sustuğumuz yerden kanamıyor muyuz?
Çıkmalı bu yalnızlıktan bizi boğmadan, yalnızlıkların kalabalığı haykırmalı artık sokaklara, caddelere, kentlere
2 Responses
  1. Adsız Says:

    super olmus eline saglik


  2. aylin Says:

    teşekkür ederim beğenmenize sevindim